|
AİLE PLANLAMASI NEDİR?
Ailelerin istenilen sayıda çocuk sahibi olabilmeleri için
uygulanan yöntemlere "Aile planlaması" denir.
Spiral, doğum kontrol hapları, prezervatif kullanımı, aylık
ve üç aylık depo iğneler, cilt altı implantları, erkekte ve
kadınlarda tüplerin bağlanması, sperm öldürücü (spermisid)
jel, fitil ve kremler bu yöntemler arasındadır.
Bir kadının bir adet kanamasının başlangıcından diğer
adetinin kanamasına kadar geçen süreye "bir adet ayı (=bir
siklüs)" adı verilir. Normalde modern bir kadın hayatı
boyunca ortalama 420 adet siklüsüne sahiptir.
"Nüfus planlaması" ise bir ülkenin politikaları gereği
yasaları ile doğurganlığın sınırlandırılmasıdır. Bu ülkelere
örnek olarak Çin'i verebiliriz.
Bizim ülkemizde aile planlaması yöntemleri devlet tarafından
desteklenirken, nüfus planlaması benimsenmemiştir.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde aile planlaması yöntemi
olarak "Sterilizasyon" adı verilen kesin kısırlaştırma
işlemleri ve spiral (RİA, Rahim İçi Araç) uygulamalarına en
sık olarak başvurulmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde ise doğum kontrol hapları ile erkeklerde
prezervatif (kondom, kılıf) kullanımları daha yaygındır.
HANGİLERİ EN ETKİLİDİR?
"Sterilizasyon" adı verilen kesin kısırlaştırma işlemi en
etkili, fakat geri dönüşümü olmayan doğum kontrol
yöntemidir.
Sterilizasyon eğer kadında uygulanırsa bu işleme "Tüp
ligasyonu (Tüplerin Bağlanması)" adı verilip,
yumurtalıklardan rahime bir köprü konumunda bulunan
kanalların küçük bir operasyonla bağlanmasıdır.
Erkekte ise "Vazektomi (Tüplerin Bağlanması)" adı verilen
işlemle, spermlerin üretildiği testisler ile erkek üreme
organları arasındaki kanalların küçük bir cerrahi
operasyonla bağlanabilir. Vazektomi sonrası 6 hafta veya 15
ejekulasyon (meninin boşalması) sonrası ancak kesin kısırlık
gelişir.
Yapılan araştırmalar; bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde,
spiral uygulamalarının gebelikten koruyucu etkinliği doğum
kontrol haplarına göre çok az da olsa üstünlüğünü
göstermiştir. Doğum kontrol hapları alan hastanın bilinçli
olması ve ilacını düzgün şekilde kullanması (uyuncunun iyi
olması) son derecede önemlidir.
Ancak unutulmamalıdır ki; hangi yöntem kullanılırsa
kullanılsın her türlü adet gecikmesinde öncelikle bir
gebelik testi yapılmalıdır. Çünkü hiçbir korunma yönteminin
%100 koruyuculuğu yoktur.
HANGİ YÖNTEM DAHA İYİDİR?
Aslında, bu sorunun cevabı yoktur. Korunmak için pek çok
alternatif vardır ve seçilecek yöntem "kişiye özgü"
olmalıdır. Uygun yöntemi bulmak için bir jinekologa gidip
danışmanız ve gerekirse genel bir muayeneden geçmeniz
gerekebilir.
Muayene sonrası her kişiye uygun bir doğum kontrol yöntemi
belirlenebileceği gibi, herkes için en uygun doğum kontrol
hapı veya en uygun spiral çeşidi de yine bir kadın doğum
uzmanı tarafından önerilip uygulanabilecektir.
Doğum kontrol yöntemi seçiminde kişinin yaşı, doğum yapıp
yapmadığı, adetlerinin düzeni, alışkanlıkları, cinsel
yaşantısı gibi pek çok faktör rol oynar. Bu nedenle "sizce
en uygun doğum kontrol yöntemi nedir?" sorusu yerine "benim
için en uygun doğum kontrol yöntemi nedir?" öncelikle
sorulmalıdır.
Bu soruya en doğru ve gerçekçi cevabı ise doktorunuzla
birlikte, siz ve partneriniz ortaklaşa verecektir.
ANNE SÜTÜ
Her bebek için en ideal besin kendi annesinin
sütüdür.Yaşamın ilk 6 ayı başka ek bir gıdaya gerek yoktur.
Anne sütü alan bebeğe D vitamininden başka bir şey verilmez.
Annenin ilk sütü
(ağız:kolostrum) bebeğin ilk aşısıdır.
Süregelen adetlerin aksine İLK
SÜT HER BEBEĞE MUTLAKA VERİLMELİDİR...
Anne sütü bebeği, ishal,
grip, idrar yolları iltihabı ve barsak parazitlerinden
korur...
Normal doğum yapan her
annede, doğumdan hemen sonra bebeğin çıplak olarak annenin
memeleri üzerine yatırılması, anne-bebek ilişkisinin hemen
başlamasına, bebeğin huzurlu olmasına, emme başlayınca sütün
daha erken ve bol gelmesine neden olur...
Sezaryenle doğumla, anestezinin etkisinin devamı ve annenin
ağrılı olması gibi nedenler, sütün gelmesini bir süre
geciktirirse de bebeği en kısa zaman içinde annesine verip
emzirmeye başlatılmalıdır...
Doğumdan sonra bebeğin anne
ile aynı odada kalması emmesini kolaylaştırır...
Bebeğin, meme ucunu emmeye
başlaması ile hipofiz bezinden süt yapımını sağlayan
prolaktin adlı hormon salgılanır. Bebek ne kadar fazla
emerse, bu hormonun etkisi ile bir sonraki emzirmede o kadar
fazla süt yapılmış olur..
Annenin yemesi, içmesi,
dinlenmesi dahil HİÇBİR
ŞEY SÜT YAPIMINI BEBEĞİN MEMEYİ EMMESİ KADAR ARTTIRAMAZ.
Annenin bebeğini görmesi, onunla birlikte olması, dokunması,
sesini duyması sütün salınmasını sağlarken, bebeğinden ayrı
kalmak, ağrı, endişe, sütün yetmediğini düşünmek gibi
olumsuzluklar sütün akmasını engeller..
Anne sütünün bebeğe yetip
yetmediğini anlamanın tek yolu, bebeğin kilo takibidir.
Duygusal yaklaşımlarla bebeğin doymadığına kanaat getirerek
ek besinlere erken geçmek, beraberinde birçok sorunu da
birlikte getirecektir....
Emzirme bebek her istedikçe,
gece ve gündüz sık aralıklarla yapılmalıdır...
Özellikle gece emzirmeleri
bebeğin beslenmesi ve bununla birlikte gelişmesi için
önemlidir..
Yaşamın özellikle ilk iki
ayında gece emzirmelerine önem verilmelidir...
Emzirmeden önce ve sonra meme
temizliği çok önemlidir..
Kaynamış soğutulmuş su ile
ıslatılan gazlı bezle memeler her seferinde iyice
temizlenmelidir..
Gözlemlerimizin çoğunda
annelerin, gece emzirmelerinde temizlik konusunda
erindikleri saptanmıştır..
Sonuçta anne memelerinde
çatlama ve yaralar oluşmakta, anne çektiği acıdan dolayı
emzirememekte, göğüsler sütle dolup gerilmekte ve çatlak ve
yaraların acısına gerilme ağrıları da eklenmektedir...
Anne sütüne kavuşamayan bebek ise aç kalmaktadır..
Temizliğe dikkat edilmemesi
sonucu bebeklerin ağzında başlayan pamukçuklarda (moniliasis)
bebeğin emerken acı duymasına neden olmakta ve huzursuzluğu
artmaktadır...
Her emzirmede, memeden sona
doğru gelen sütte yağ miktarı artar ve bu, bebekte doygunluk
hissi yaratır ve bebek memeyi bırakır..
Bu nedenle her emzirmede
yalnızca bir meme verilmeli ve o meme tamamen boşalmadan
diğerine geçmemelidir...
Bebek emme sırasında memenin
başı ile birlikte koyu kahverengi kısmını ağzına
almalıdır...
Emmeye hazırlanan bebek, meme
ucunu tutarken saldırır gibidir..
Memeyi kavradığı an, hızla
emmeye başlar ve doygunluk hissi ile memeden ayrılır...
Yeni doğan döneminde hemen
her bebekte gördüğümüz sarılıkların bir kısmı anne sütüne
bağlıdır..
Anne sütünün 1-2 gün kadar kesilmesinin sarılığı azalttığı
görülmüşse de, anne sütünün kesildiği dönemlerde bebeğin
başka besinlerle beslenmesi, anne sütünün koruyucu
etkilerinin olması ve anne sütü sarılığının hemen hiçbir
zaman tehlikeli düzeylere çıkmaması göz önüne alınarak
SARILIK DURUMLARINDA ANNE SÜTÜNÜN KESİLMESİ
ÖNERİLMEMEKTEDİR...
İNEK SÜTÜ ANNE SÜTÜNÜN SEÇENEĞİ DEĞİLDİR ! Süt
çocukluğunda en önemli alerjik besin inek sütüdür ve
yakınmalar genellikle ilk 2-3 ayda görülür...
Çoğunda kusma, ishal ve karın
ağrısı vardır..
Genellikle inek sütü ile
beslenenlerin barsaklarında mikro kanamalar oluşur ve bu da
demir eksikliğine neden olur...
Ani bebek ölümleri, diş
çürümeleri, orta kulak iltihabı, büyüme ve gelişme
problemleri inek sütü ile beslenenlerde sık karşılaşılan
hastalıklardır.
AŞI NEDİR
İnsan ve hayvanlarda hastalık yapma yeteneğinde olan virüs,
bakteri v.s. mikropların hastalık yapma karakterlerinden
arındırılarak yada bazı mikropların salgıladığı zehirlerin
etkisinin ortadan kaldırarak sağlam kişilere verilmesi için
geliştirilen biyolojik maddelere aşı denilmektedir. Aşı,
kişileri hastalıklardan ve onun kötü sonuçlarından
koruyabilmesi için sağlam ve risk altındaki kişilere
uygulanmaktadır.
Aşıların tedavi edici
özellikleri yoktur.Herhangi bir hastalık oluştuktan sonra
veya geçirdikten sonra aşı yapmanın hiç bir yararı yoktur.
Herhangi bir aşının koruyucu
etki gösterebilmesi için uygun yaşlarda ve uygun aralıklarda
yapılması şarttır. Aşıların çocuklara hastalıklara yakalanma
riskinin en yüksek olduğu dönemlerden önce yapılması
gerekmektedir. Geniş araştırmalar sonucunda belirlenen "Aşı
Takvimi"ne uyulması, en yüksek düzeyde koruma sağlanması
açısından çok önemlidir.
Bebekleri, ölümcül ve sakat
bırakan hastalıklardan korumak ve onlara sağlıklı bir
gelecek sunabilmek için en emin yol aşılamadır. Bebeklerin
korunması, gebelikten itibaren anne adayına uygulanacak
aşılar ile başlamaktadır.
AŞI TİPLERİ
Canlı aşılar: Aşı
içerisindeki mikroorganizma canlı olmaları birlikte vücut
için tamamen zararsız hale getirilmiştir. Verem, kızamık,
kızamıkçık ve kabakulak aşıları buna örnektir.
Ölü aşılar: Aşıda
kullanılan mikroorganizmalar öldürülmüştür. Ancak vücudu
uyararak antikor dediğimiz koruyucu maddelerin yapılmasını
sağlayacak özellikleri korunmuştur. Boğmaca aşısı buna
örnektir.
Subünit aşılar: Aşıda
kullanılan mikroorganizmalar öldürüldükten sonra
parçalanarak; bu parçalardan vücudu uyararak koruyucu
antikorların yapılmasını sağlayacak olanları aşı yapımında
kullanılmaktadır. Örnek olarak Hepatit B ve Grip aşıları
verilebilir.
Toksoid aşıları: Bu
tür aşılarda mikroorganizmaların kendileri kullanılmaz.
Bazılarının ürettiği zehirler çeşitli kimyasal maddelerle
işlenir ve hastalık yapıcı etkileri yok edilerek aşı
yapımında kullanılır. Tetanoz ve difteri aşıları bu tip
aşılardır.
AŞILARIN KULLANIM SÜRELERİ
BCG aşısı sulandırıldıktan
sonra 8 saat içinde (yerli BCG aşısını 4 saat içinde),
kızamık aşısı sulandırıldıktan sonra 4 saat içinde,
Polio aşısı, aşı flakon ısı
izlemcisi (flakonun üzerinde kare şeklinde yer alır)
kullanılmaz durumunu gösteren renk değişikliğine ulaşana
kadar.
Hepatit-B aşısı doğumdan 72
saat sonrasına kadar uygulanmalı.
DBT tetanos, Td, Hepatit-B
aşıları intramuskuler yapılır.
Hepatit B aşısı gluteal
bölgeye yapıldığında etkinliği azalmaktadır. Bu nedenle bu
bölgeye yapılmamalıdır.
Kızamık aşısı subkutan,
BCG aşısı intradermal
yapılır.
OPV iki damla ağıza
damlatılarak uygulanır.
AŞI SONRASI İSTENMEYEN REAKSİYONLAR
Lokal Reaksiyonlar
Abse:
Enjeksiyon yerinde 2-7 gün
içinde ortaya çıkan, içi sıvı dolu sert veya fluktuasyon
veren koleksiyon varlığında enjeksiyon yerinde abse oluşumu
olarak kabul edilmeli boyutları ile birlikte bildirimi
yapılmalıdır.
a. Eğer, ateş, pürülan sıvı,
kızarıklık-endürasyon, hassasiyet, kültür pozitifliği gibi
enfeksiyon bulguları mevcutsa pürülan (bakterial) abse,
b. Eğer enfeksiyon bulguları
olmadan sadece lokal abse bulguları mevcutsa steril abse
olarak değerlendirilmelidir.
Lenfadenit (Süpüratif Lenfadenit dahil):
Enaz bir lenf bezinin 1.5 cm
ya da üzerinde büyümesi ve/veya,
Bir lenf bezinin üzerinde
drene olmuş sinüs varlığıdır.
Genellikle BCG’ nin neden
olduğu bir durumdur. Aşı uygulandıktan sonraki 22 hafta ile
6 ay içinde, aşının uygulandığı tarafta boyun ya da
koltukatı lenf bezlerinde ortaya çıkar.
Ciddi Lokal Reaksiyon:
Enjeksiyon alanında ve
çevresinde ilk 48 saat içinde oluşan hiperemi (kızarıklık)
ve/veya ödem ile birlikte aşağıdakilerden en az ikisinin
varlığı ciddi lokal reaksiyon olarak bildirilmelidir.
Yakın
eklemi içine alacak şekilde yayılmış olan şişlik, ödem
Ağrı,
şişlik, kızarıklığın üç gün veya daha uzun sürmesi,
Hastaneye
yatışı gerektirmesi
Sinir
Sistemi İle İlgili İstenmeyen Etkiler
Akut Paralizi
Aşıya Bağlı Paralitik Poliomyelit: OPV
aşısı uygulanmasından sonraki 4-30 gün (temaslılarda 4-75
gün) içinde akut olarak flask paralizi (gevşek felç)
gelişmesi, başlangıç tarihinden itibaren 60 gün sonrasında
kalıcı nörolojik sekel ya da ölüm olmasıdır. Kesin tanı için
paralizi yapan diğer nedenlerin ekarte edilmesi gereklidir.
Guillain – Barre Sendromu (GBS): Akut,
ateşsiz, hızlı ilerleyen, asendan, duyu kaybının eşlik
ettiği simetrik flask paralizidir. Vakalara tanı BOS’ta
hücre sayımı ile protein miktarı arasındaki uyumsuzluğun
gösterilmesi ile konur.
VAKA ARAŞTIRMASI
Acil durumların bildiriminden
sonra yapılması gereken ilk harekettir ve zaman
kaybedilmeden başlatılmalıdır. Araştırma, bildirimi yapan
sağlık personeli tarafından başlatılabileceği gibi bölgedeki
sağlık kuruluşlarından yapılan bildirimler üzerine İl ASİE
İzlem Sistemi Sorumlusu tarafından başlatılır.
ASİE neden araştırılmalıdır? Vaka
araştırmasının amacı acil durumların nedeninin bulunması ve
ortadan kaldırılmasıdır. ASİE’ nin nedeninin program hatası
olduğu saptanırsa yapılacak şey bu hatanın düzeltilmesi ve
toplumun hizmetlerin güvenilirliğinin sağlandığı konusunda
bilgilendirilmesidir. Neden saptanamazsa ya da aşı yan
etkisi olduğu belirlense de vakanın araştırılmış olması bile
bağışıklama hizmetlerine olan güveni artıracaktır.
Ayrıca rastlantısal durumlar
saptanarak, aşının yanlışlıkla sorumlu tutulmasının önüne
geçilmiş olacaktır.
ASİE vaka araştırmasının amaçları:
Bildirilen tanının
doğrulanması ve sonucun/sonuçların tanımlanması,
Kullanılan aşının
özelliklerinin saptanması,
Programın işleyişine yönelik inceleme: ASİE,
aşıya bağlı ya da rastlantısal olsa bile program hataları
durumu araştırmış olabilir.
Bildirilen vakanın tek bir
vaka mı, yoksa bir grup vaka mı (kümelenme) olduğunun
saptanması ve kümelenme var ise uygulama yeri ve uygulanan
aşının tespit edilmesi,
Aşı uygulanmayan kişilerde
benzer durumun saptanıp saptanmadığının belirlenmesidir.
Ne ve ne zaman araştırılmalıdır? Tüm
acil durumlar araştırılmalıdır. Araştırma en kısa sürede
başlatılmalıdır. Sağlık personeli olayı saptadıktan itibaren
24 saat içinde bildirmelidir.
Bu özellikle program
hatalarının tespiti ve diğer kişiler de aynı hataya maruz
kalmasının önlenmesi açısından önemlidir. Ayrıca zamanında
müdahale topluma sağlıklarının ciddiye alındığı mesajını da
verecektir.
BEBEĞİNİZE DEMİR DAMLASI
Demir Gibi Türkiye’ Projesi kapsamında, 834 bin bebeğe
ücretsiz demir desteği…
Sağlık Bakanı Recep Akdağ:”4-12 aylık bebeklerini, sağlık
ocakları veya ana çocuk sağlığı merkezlerine götüren tüm
vatandaşlarımız, bebekleri için ücretsiz demir damlası
uygulamamızdan yararlanabiliyorlar”
Sağlık Bakanlığı’nca 1 Mart 2004 tarihinde başlatılan,
‘Demir Gibi Türkiye’ projesi başarıyla sürdürülüyor. Proje
kapsamında 4-12 aylık tüm bebeklere ‘ücretsiz demir damlası’
desteği verilmesi hedefleniyor.
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, projenin tüm Türkiye’de
başarıyla sürdüğünü belirterek, Bakanlığı’nca 15 Temmuz 2005
itibariyle, 834 bin bebeğe ücretsiz demir desteği
sağlandığını bildirdi.
Demir eksikliği anemisinin günümüzde en sık görülen halk
sağlığı sorunlarından birisi olduğunu vurgulayan Akdağ, anne
ve babalara çağrıda bulunarak;
“4-12 ay grubundaki bebeklerinizi, ana çocuk sağlığı
merkezlerimiz ile sağlık ocaklarımıza getirerek, ücretsiz
demir damlası desteği almalarını sağlayınız. ‘Demir Gibi ve
Sağlıklı Bir Türkiye’ projemize göstereceğiniz ilgi,
Türkiye’nin geleceğini emanet edeceğimiz bebek ve
çocuklarımızın daha sağlıklı büyümesinde önemli bir yer
tutacaktır” dedi.
‘DEMİR GİBİ TÜRKİYE’ PROJESİ İLE SAĞLIKLI YARINLAR…
‘Demir Gibi Türkiye’ projesi ile 4-12 ay arası her bebeğe
koruyucu amaçlı ücretsiz demir desteği ve 13-24 ay arası
anemi saptanan bebeklere demir tedavisi sağlandığını ifade
eden Akdağ,
“Bugüne kadar 831 bin 250 normal ve 3 bin 333 prematüre
bebeğimize koruyucu amaçlı ücretsiz demir desteği sağladık.
161 bin 514 bebeğimizin ise tedavisini
gerçekleştirdik.Toplumun her kesiminin projeye olan
duyarlılığı, yaptığımız çalışmalara güç katacak ve binlerce
bebeğimizin sağlıklı büyümesine katkıda bulunacaktır” dedi.
ALLAH’IN İNSANLARA BAHŞETTİĞİ MUCİZEVİ BİR BESİN; ‘ANNE
SÜTÜ’
Yenidoğan ve bebeklik döneminde yaşanan demir eksikliği
anemisi ile mücadelede, anne sütünün önemli bir yer
tuttuğuna dikkat çeken Akdağ, doğadaki en mükemmel besin
olan anne sütünün, bir annenin yeni doğmuş bebeğine
verebileceği ‘ilk ve en değerli armağanı’ olduğunu kaydetti.
Anne sütünün bebekler için ilk 6 ay mükemmel tek gıda
olduğunu vurgulayan Akdağ,
“Allah’ın insanlara bahşettiği mucizevi bir besin olan ‘anne
sütü’ bebeklerimizi sayısız hastalıklardan korurken,
ülkemizde sağlıklı bir neslin yetişmesinde önemli bir yer
tutmaktadır. Her annenin bebeğine yetecek kadar sütü mutlaka
vardır. Bebeklerimize ilk 6 ay anne sütünden başka besin
verilmemeli ve 6.aydan sonra ek gıdalar yine anne sütü ile
birlikte verilmelidir.
Anne sütü ile doğru emzirmenin başlatılması ve başarıyla
sürdürülmesinin en önemli unsuru; annelerin doğum öncesi,
doğum sırası ve sonrasında sadece aileleri ve toplum
tarafından değil, bütün sağlık sistemi tarafından etkin
olarak bilgilendirilmesidir” diye konuştu.
Bakan Akdağ, bütün bebek ve çocukların, sağlıklı olmak ve
sağlığını korumak için ‘yeterince beslenme hakkına’ sahip
olduğunu belirterek, ‘emzirme’nin bebek ve çocuklara bu
hakkı sağlayan en ideal yöntem olduğunu sözlerine ekledi.
|
|