Çalışma Bölge ve Saatleri Esnek Mesai Aile Hekimliği Ana Çocuk Sağlığı Sağlık Bilgileri Hizmet Standartları Hizmetlerimiz Dumansız Hava Sahası
 
  Genel Sağlık Bilgileri  
 
 

                                                    ALLERJİ

 

Allerji, normalde zararsız olan maddelere karşı anormal ve zararlı bağışıklık sistemi cevapları vermektir. Bu karmaşık cümle ne anlama gelir? 

Bir örnekle açıklayalım: Bitki polenleri normalde insanlar için zararlı olmayan taneciklerdir. Ancak bazı kişilerde polenlere maruziyet nezle şikayetlerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bu olay “allerji”, böyle kişiler de “atopik bünyeli” olarak adlandırılmaktadır. Atopi; normalde zararsız olan maddelere karşı, “İmmunglobulin E” adı verilen bağışıklık sistemi maddelerinin aşırı miktarda yapılması özelliğidir. Bu özellik genetik olarak kazanılmaktadır. Diğer bir deyişle atopik bünyeli bir kişi, allerjik hastalık gelişimine neden olan bu özelliğini anne ya da babasından geçen genlerle almaktadır. 

Kişinin allerjik olup olmaması sadece genetik faktörlere bağlı değildir. Kalıtıma ek olarak “çevre”nin de allerji gelişiminde önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Belli bir zaman süresince belli bir allerjenle yüksek düzeyde karşılaşan bir kişinin o allerjene karşı duyarlılık kazanma şansı, daha az karşılaşan kişiye göre daha fazladır. 

Örneğin, erken yaşlarda yüksek miktarda ev tozu akarıyla karşılaşmanın, daha sonra ev tozu akarına allerjik olma riskini dramatik olarak arttırdığı kesin olarak gösterilmiştir. Ayrıca, özellikle sigara dumanı başta olmak üzere bazı irritanlara maruziyet allerjenlere duyarlılaşmada önemli rol oynamaktadır. 

ALLERJİK HASTALIKLAR NASIL OLUŞUR ? 

Vücudumuzu hastalıklardan koruyan bağışıklık sistemi bazı kişilerde, normalde zararlı olmayan maddelere karşı da reaksiyon gösterebilir. 

Atopik yani "allerjik bünyeye sahip" kişilerde, allerjenlerle bağışıklık sisteminin tekrarlayan karşılaşmaları sonucunda, allerjenlere karşı IgE tipinde antikorlar oluşur. 

Bu sürece "duyarlılaşma" denir. Duyarlılaşma süreci tamamlandıktan sonra, allerjenle her temas sonrasında, kısa süre içinde kişide allerjik hastalık bulguları ortaya çıkar. 

Bu olaylar mast hücresi ve bazofiller adı verilen ve üzerinde allerjene özel IgE antikoru taşıyan bir grup hücrenin salgıladığı mediatörler aracılığı ile gelişmektedir. 

Bu mediatörlerin (başta histamin olmak üzere bir grup biokimyasal madde) etkisi ile hedef organlara ait (gözler, burun, solunum yolları gibi) allerji bulguları ortaya çıkar. 

ALLERJİK HASTALIK BULGULARI NELERDİR ? 

Deride Ürtiker : Değişik büyüklüklerde olan kaşıntılı kabarıklıklardır. “Kurdeşen” veya “dabaz” olarak ta adlandırılır. 

Anjioödem: Derinin alt tabakalarında sıvı birikmesi yani ödem ile ortaya çıkan şişliklerdir. Genellikle yüz, göz kapakları, dudaklar ve genital bölgede oluşur. 

Göz ve üst solunum yollarında: Gözlerde kızarıklık ve kaşıntı, Burun tıkanıklığı ya da burun akıntısı, Burunda kaşıntı ve hapşırma. 

Alt solunum yollarında: Solunum zorluğu, Hışırtılı solunum (vizing), Öksürük. 

Kalp ve damar sisteminde: Çarpıntı (nabız sayısında artma), Tansiyon düşüklüğü. 

Mide-barsak sisteminde: Bulantı – kusma, Karın ağrısı ya da karın krampları. 

Sinir sisteminde Şuur bulanıklığı, Bayılma 

Anafilaksi (allerjik şok): Nadir de olsa tüm sistemlere ait bu bulguların hepsi birarada görülebilir ve anafilaksi olarak adlandırılır. Allerjik reaksiyonların en ağır şeklidir. 

ALLERJİK HASTALIKLAR NELERDİR ? 

Allerjiyi başlatan mekanizmalar genellikle aynı olmakla birlikte, etkilenen organa göre değişen klinik bulgular ortaya çıkar. Allerjik hastalıklar ortaya çıkan bulgulara ve etkilenen doku ve organ sistemine göre adlandırılır. 

Sık görülen allerjik hastalıklar şunlardır: 

 Allerjik rinit 

 Allerjik konjunktivit 

 Astım (bronşiyal astma) 

 Gıda allerjisi 

 İlaç allerjisi 

 Arı allerjisi 

 Atopik dermatit 

 Ürtiker ve anjioödem 

 Lateks allerjisi  

 

                                             HİPERTANSİYON

 

 

Kan dolaşımının sağlanması için bir basınç gereklidir. Bu basıncın normalden fazla olmasına hipertansiyon denir. Hipertansiyon için kullanılan diğer bir isim ise, YÜKSEK TANSİYON'dur. Kan basıncı ölçülürken 2 kan basıncı değerine bakılır 

Büyük tansiyon (sistolik kan basıncı) 

Küçük tansiyon (diyastolik kan basıncı) 

Kalbin kasılması sırasında ölçülen kan basıncı, büyük tansiyon, kalbin gevşemesi esnasında ölçülen kan basıncı ise küçük tansiyondur. 

Hem büyük tansiyon hem de küçük tansiyonun normalden fazla olması 
HİPERTANSİYON'dur. 

Hipertansiyon tanısı için büyük ve küçük tansiyondan birisinin normalden yüksek olması yeterlidir. Gerek büyük tansiyon gerekse de küçük tansiyonun normalden yüksek olması önemlidir. 

Bu konu unutulmamalıdır. Bazı hastalar küçük tansiyondaki yüksekliği önemsememektedir; bu çok yanlıştır. 

Hipertansiyonun Önemi 

Hipertansiyon çok yaygın bir hastalıktır. Hipertansiyon, kalıcı sakatlık ve ölüm nedeni olan toplumsal bir sorundur. Hastaların azımsanmayacak bir kısmının kan basıncı yüksekliğinin farkında olmaması, hipertansiyonun önemini artırmaktadır. 

Hipertansiyon, değişik böbrek, kalp, damar hastalıklarına, felçlere ve görme kaybına yol açabilir. 

Tuz tüketiminin fazla olduğu toplumlarda, kan basıncı yüksekliğine daha sık rastlanır. 

Amerika Birleşik Devletleri'nde, hipertansif hasta sayısı, yaklaşık 50 milyondur. 

Türkiye'de, 1993 yılında yapılan bir çalışmada, 4023 adet kan basıncı ölçümü yapılmıştır. Bu çalışmada, diastolik kan basıncı, hastaların % 36'sında 85 mm Hg ve sistolik kan basıncı hastaların % 20'sinde 145 mm Hg'dan daha yüksek bulunmuştur. 70 yaşın üzerinde, hipertansiyon sıklığı % 30'lara çıkabilir. 

Özet olarak; toplumdaki 5-6 erişkinden birinde, kan basıncı yüksekliği vardır. 

Unutulmamalıdır ki, tansiyon yüksekliği için alınan önlemler yaşam boyu devam edecektir. 

Vücudumuzdaki organları oluşturan dokular kalp ve damar sistemi yolu ile düzenli bir şekilde oksijen ve besin maddeleri alarak görevlerini yerine getirir. Bu işlemin sürekliliği için kalp düzenli bir ritmde çalışır. Kendisine kulakçıklardan gelen kanı karıncıklar yolu ile büyük ve küçük dolaşıma pompalar. Bu pompalama boyun ve el bilek damarlarında nabız atması şeklinde hissedilir ve elimize vurur. Sol karıncıktan atılan temiz kan yüksek basınçla bütün vücuda dağılır, işte bizim “tansiyon” diye ölçtüğümüz damar içindeki bu kanın basıncıdır. 

Büyük dolaşım sistemi ile dokuların gereksinimini karşılamak için dağıtılan bu kan kullandıktan sonra tekrar temizlenmek üzere, küçük dolaşım yardımı ile akciğerden geçirilir. Kan basıncı ölçümünde iki sayı vardır. 

Yüksek olan sayı “sistolik” basınç ya da büyük tansiyon adı ile anılır. Bu basınç kalbin içindeki kanın damarlara pompalandığı anda oluşur. Bu pompalama nabız sayısı gibi dakikada 70-100 civarındadır.İki pompalama arasında kalp adalesi içine kanı doldurmak için gevşer ve bu sırada damardaki basınç düşer, buna “diyastolik basınç” ya da küçük tansiyon denir. 

Kan basıncını ölçmek için içine hava pompalanan bir lastik kolluk dirseğin üst tarafından kola sarılır. Bu kolluk hava pompalanınca, temiz kan damarlarını (arter) o kadar sıkıştırır ki içindeki kan akımı durur, ayrıca bilekteki nabız kaybolur. Sonra lastik kolluk içindeki hava yavaş yavaş bırakılır.

Kolluk içindeki hava basıncı kalbin kanı pompalarken oluşturduğu basınca inip eşitlenince, kanın çarpması ile bu damarda bir ses meydana gelir. Her kalp atımında oluşan bu ses sistolik kan basınç değerini verir. 

Tansiyon ölçülen kolun bilek damarını kontrol edersek kulaklıkla dinlenen bu sesin oluştuğu basınç seviyesinde, nabız atımının başladığını hissederiz. Kolluk içindeki hava boşaltılmaya devam edilince, basınç azalarak, kulaklıkla duyulan sesin bir noktada artık duyulmadığı görülür. 

Burada basınç damardan kanın serbestçe akabildiği seviyededir. Buna diastolik basınç denir. Diastolik basınç bilek damarlarından bulunmaz. Tansiyon seviyeleri, ortasında ibresi bulunan göstergelerle, civa sütununun yüksekliği ile ya da elektronik aletlerin sayısal göstergeleri ile okunur. 

Okunan değerler milimetre civa sütunu olarak açıklanmakla birlikte, 13-15 gibi sayılarla da ifade edilir (Örneğin 170 mmHg yerine 17 denebilir). 

Bunları hiçbir zaman unutmamak gerekir: 

 Tansiyon seviyeleri duvara çakılan bir çivi gibi sabit değildir. Günün saatlerine ve kişilerin durumuna göre, devamlı olarak az-çok değişiklikler gösterir. İş dönüşü en yüksek, gece sabaha karşı en düşük seviyede bulunur. 

 Polikliniklerde heyecan ve sıkıntı dolayısı ile ölçülen yüksek seviyeler, aynı kişinin evinde ölçülse daha düşük bulunabilir. Bu yüzden birkaç saat içinde görülen önemli derecedeki tansiyon farklarını hemen ölçenin dikkatsizliğine ya da cihazın bozukluğuna bağlamak yanlıştır. 

 Normal tansiyon seviyeleri yaş ilerledikçe artar. Yaşlı insanlarda kan basıncı yükselme eğilimi gösterir. Buna karşılık kan basıncı ne kadar yüksekse ömür o kadar kısadır. Sağlığı bozan kan basıncı sınırı belirlenmiştir. Bu sınır normal tansiyonla yüksek tansiyonu birbirinden ayırır. Sistolik basınç 140, diastolik basınç 90’ın altında ise normal kan basıncından bahsedilir. 

 Eğer bir haftada üç defa ölçülen tansiyonun en az ikisi 160/95’in üzerinde bulunursa tansiyon yüksekliği (hipertansiyon) teşhisi konulabilir. Bu ölçümlerde sık sık sistolik 130-139 arası ve diastolik de 85-89 arası bulunuyorsa buna “sınır tansiyon yüksekliği” denir. Bu kişilerin tansiyonlarını kontrol ettirmeleri gerekir. 5 milimetre cıva (mmHg) lık yükselmeler bile hayatın akışına ve ömrün uzunluğuna etkisi olduğu için ihmal edilmemelidir. 

 Tansiyon yüksekliği ile sinirlilik birbirine paralel olmadığı gibi pek çok sakin ve rahat görünüşlü insanda yüksek tansiyona rastlanabilir. Tansiyon yüksekliğinin yaşlılara has bir hastalık olduğunu düşünmek yanlıştır. 3-5 yaşındaki çocuklarda bile bazı nedenler tansiyon yüksekliği yapar. Tansiyonun kendisi genellikle bir şikayet oluşturmadığı için hastalık tanısı olamaz. Bununla birlikte, bir süre sonra çeşitli organlarımızda meydana getirdiği bozukluklar ciddi hastalıklara neden olur.  

 

 

KOLESTEROL

 

 

Kolesterol, tüm canlıların bünyesinde bulunan ve vücudumuzda özel görevleri olan, ancak, kandaki oranı belli sınırları aşınca zararları görülen bir maddedir. Sağlıklı bir insanda kolesterol oranı, 100 gr, kanda 250 mg’dır. 

Deri altında, mikroplara karşı koruyucu bir baraj görevi yapar. Kanda, alyuvarları zararlı maddelere karşı korur ve bir çeşit zırh görevi yapar. 

Sinir dokuları içerisinde, onların dayanıklı olmasını sağlar. 

Çeşitli dokularda su dengesini sağlar. 

Hayvani yağlardaki kolesterol, kullanılmış kolesteroldür ve işe yaramadığı gibi, kanda oranı artınca damarlarda tortu yapar. 

Vücutta kolesterol üreten ve kolesterolü dengeleyen organların iyi çalışmaması (böbrek üstü bezleri, yumurtalıklar, husyeler, tiroid bezesi, karaciğer, safra kesesi, bağırsaklar, akciğer, ciltteki ter bezesi), kolesterol problemine yol açar. 

Neden Olduğu Rahatsızlıklar 

 Kandaki nötr yağ oranının artması 

 Vücutta yağ lekeleri oluşması 

 Parmaklarda, omuzda, dizlerde ve kalçada yağ urları 

 Göz kapaklarında sarı lekeler oluşması ve gece körlüğü 

 Siroz Damar sertliği 

Belirtileri 

 Ciltte sarı lekeler 

 Göz altında siyah halkalar, gözün beyaz kısmında sarı lekecikler 

 Terin ve nefesin ağır kokması 

 Ağızda acılık hissi 

 Baş ağrısı ve başta ağırlık hissi 

 Görme zayıflığı 

 Baş dönmesi ve beyinde boşluk hissi 

 Hazımsızlık ve iştahsızlık 

 Genel yorgunluk ve ruhi bunalım 

 Uykusuzluk 

 Sol kolda ve kalp üzerinde zaman zaman ağrılar. 

Yemeklerde zeytinyağı, mısır, ayçiçeği, haşhaş ve aspir yağları kullanılmalıdır. 

Sarmısak (günde 2-4 diş, çiğ olarak yenmelidir) Enginar, soğan, pırasa, havuç, kereviz, soya fasulyesi, lahana, tere, maydanoz, turp bol yenmelidir. 

Kiraz, limon, çilek, elma, üzüm, şeftali, armut, muz gibi meyveler de yenebilir. 

Ardıç tohumu, mısır püskülü, zeytin yaprağı ve zerdeçal düzenli olarak yenmelidir.

 

 

ZEHİRLENMELER

 

Vücuda alındığında ya da temas ettiğinde dokuların işlevlerini bozan maddelere zehir, ortaya çıkan bozulduğa zehirlenme denir. 

• Zehirler basit örseleyici maddeler,

• Doğrudan değdikleri dokulara zarar veren yakıcı maddeler, 

• Çırpınmalara yol açan maddeler, 

• Sayıklama ya da komaya neden olan maddeler, 

• Kalbin işlevini bozan maddeler ve alyuvarları etkileyen maddeler olarak sınıflandırılabilir. 

Zehirler ağız yoluyla sindirim sistemine, solunum yoluyla akciğerlere alınır. Ayrıca birçok zehirli madde deriden emilerek vücuda girer. 

Bazı hayvanların ısırığı ve sokması da zehirlenmelere yol açar

Çamaşır sularından boyalara, böcek öldürücülerden ilaçlara kadar zehirleyici özelliği olan birçok madde günlük yaşantıda yaygın biçimde kullanıldığından, özellikle çocuklar için büyük tehlike oluşturur. 

Bu maddeleri çocuklardan uzak tutmaya yönelik etkili önlemler alınmalıdır. 

 

Akut zehirlenmede ilkyardım

 

• Öncelikle yaşamsal işlevleri değerlendirmek gerekir. 

• Koma ve havale gibi merkez sinir sistemini; tansiyon düşmesi, şok, kalp ritmindeki düzensizlikler ve kalp durması gibi dolaşım sistemini; solunum yetmezliği ve solunum durması gibi solunum sistemini ilgilendiren belirtilere öncelik verilmelidir. 

• Zehirli maddenin bilinmesi, hastaya uygulanacak ilkyardım ve tedavide büyük önem taşır. Karaciğer ve böbrek gibi bazı yaşamsal organların işlevlerini düzeltme işi sonraya bırakılabilir. zehirlenen kişinin yanında bulunanların hastanın durumunu ayrıntılı biçimde öğrenmesi, zehrin ne zaman, ne miktarda ve hangi yolla alındığını belirlemesi, bu bilgileri hekime iletmesi son derece yararlıdır

• Zehirli gazların solunmasına bağlı zehirlenmelerde hastayı bulunduğu kapalı ortamdan uzaklaştırıp açık havaya çıkarmak gerekir. 

• Bu yapılamıyorsa camlar açılarak içeriye temiz havanın girmesi sağlanmalıdır. 

• Ortamda yanıcı gaz bulunması durumunda en küçük bir kıvılcım oluşumunu engellemek, elektrik düğmelerini açmamak gerekir. 

• Ağız yoluyla zehirlenme durumunda kusturma ya da midenin yıkanmasıyla mide boşaltılır. Midenin boşaltılması genellikle zehirli maddenin alımından dört saat sonrasına kadar etkilidir. 

• Bağırsak hareketlerini yavaşlatan maddelerle ortaya çıkan zehirlenmelerde, koma ve şok durumlarında 12 saat sonra bile midenin boşaltılması etkili olabilir. 

• Kusturmanın tehlikeli olduğu durumlar da vardır. Tuzruhu (hidroklorik asit) ve kezzap (nitrik asit) gibi asitler, çamaşır suyu (sodyum hidroksit) ve amonyak gibi alkaliler yakıcı zehirlerdir. Kusmayla bu maddeler yemek borusuna, boğaza ve ağza daha çok zarar verecektir. 

• Bilinç bulanıklığı ve kaybı olduğunda ya da soluk boru suna kaçtığında boğulmaya yol açabilecek köpüren sıvılar alındığında hastayı kusturmamak gerekir

• Hastanın kusturulması olanaksızsa ya da tehlikeliyse mide yıkaması yapılır. Ama yakıcı zehirlerde bu yöntem gene uygulanmamalıdır. 

• Emilimi yavaş olan zehirlerde ya da hastaya 10-12 saat sonra müdahale edilebildiğinde, sodyum sülfat ya da magnezyum sülfat gibi güçlü bir müshil yararlı olabilir 

 Böcek ilacı, naftalin, fosfor ve yağda eriyen maddelerin alınması durumunda ise bağırsaklardan emilimi kolaylaştıracağı için müshil verilme

• Ağız yoluyla zehirlenmede sorumlu maddenin niteliği bilinmese de, aktif karbon gibi emici özelliği olan ilaçlar zehrin etkisini azaltabili

• Suda çözünen 50-100 mg aktif karbon, midede önemli miktarda zehri emip bağırsağa geçmeden bağlayabilir.

 

Yakıcı maddelerle zehirlenmeler 

 

Evlerde en çok kullanılan yakıcı madde, çamaşır suyu olarak bilinen yüzde 3-6’lık hipoklorit çözeltisidir. Ayrıca tuzruhu (hidroklorik asit) gibi asitler ve çamaşır sodası gibi güçlü alkaliler de evlerde kullanılan yakıcı maddeler arasında yer alır. Çocuklarda hipokloritin öldürücü dozu 15-30 ml’dir. 

Bu ürünlerin içilmesi, ağız ve üst sindirim yollan mukozasında tahrişe bağlı belirtilere yol açar. Ağrı, kanlı olabilen kusma, yutak ve gırtlak ödemi ortaya çıkar. Ağır olgularda yemek borusu ve mide delinebilir. 

 

Gıda Zehirlenmeleri 

 

Günümüzde gıda maddelerinin büyük bölümü az ya da çok işlemden geçirilerek satışa sunulmaktadır. Ambalajlı gıda maddelerinin sağlık kurallarına uygun biçimde üretilme ve üzerlerine son tüketim tarihlerinin yazılma zorunluluğu sayesinde insan sağlığı için sakınca yaratma olasılıkları en aza indirilmiştir. 

Ama besinlerin saklanmasında ve hazırlanmasında yapılan hatalar bazen zehirlenmeye neden olabilir. Ayrıca bazı besinler doğal hallerinde çeşitli zehirli maddeler içerir. Bunların yanlışlıkla ya da aşın miktarda yenmesi de zehirlenmelere yol açabilir. 

Botulizm Clostridium botulinum, oksijensiz ortamlarda çoğalan bir bakteri türüdür. Ürettiği zehir çok güçlüdür. Botulinus zehri (botulinus toksini) ya da botulin denen bu madde, çok az miktarda bile sinirsel iletinin kas liflerine geçişini engelleyerek felçlere yol açar ve solunum kaslarının felci sonucunda ölüme neden olur. 

Konservelenecek taze yiyeceklere bulaşabilen bu sporlar, özellikle evde hazırlanan, uygun sıcaklık derecesinde ve yeterince uzun süre pişirilmeden kapatılmış konservelerde gelişmesini tamamlayarak bakteriye dönüşür. Kapalı kap içindeki oksijensiz ortamda çoğalan bakteriler botulinus zehrini salgılar. 

Ama ısıtılmadan yenen bulaşmış konserveleri yiyen kişilerde botulizm denen zehirlenme ortaya çıkar. 

Zehirlenmenin ilk belirtileri olan mide bulantısı ve kusma genellikle zehirli yiyeceğin alınmasını izleyen altı saat içinde görülür. Zehirlenen kişi yorgunluktan, baş ağrısı ve baş dönmesinden yakınır. Görüşü bulanıklaşır ve çift görme başlayabilir. Kaslardaki genel güçsüzlük solunum kaslarını da etkilediğinden hastanın yaşamı tehlikeye girer. 

Solunum kasları felcini atlatan hastalar genellikle iyileşir. 

Hemen tanı konabilirse, zehri etkisiz duruma getiren panzehir verilerek hastanın yaşama şansı artırılır. 

 

Mantar Zehirlenmeleri

 

ağışlı mevsimlerde artış gösteren bilinmeyen mantarların yenilmesine bağlı olarak meydana gelen mantar zehirlenmelerinden ölümler görülebilmektedir. Doğada yetişen mantarların mutlaka zehirli olma riski vardır. 

Bu nedenle: Kültür mantarları dışında kesinlikle cinsi bilinmeyen mantarları yemeyin. Bu cins mantarlar öldürücüdür. 

Satın alacağınız mantarın ambalajını, nerede üretildiğini, imal ve son kullanma tarihlerini kontrol ederek alınız. 

Mantar zehirlenmelerinde; çarpıntı, tansiyon yükselmesi, şuur bozuklukları, bulantı, kusma, ishal, yüksek ateş, solunum ve dolaşım yetersizliği görülür. 

Bu durumda en yakın sağlık kuruluşuna başvurunuz. 

Özgül bir panzehiri bulunmadığından hemen mide yıkanır ve ardından belirtilere yönelik tedavi uygulanır.